8 Eylül 2015 Salı

CUMARTESİ EYLEMLERİ VE MAZLUMDER BİR OKULDUR



MAZLUMDER Kocaeli Şube 6.dönem başkanı Nigar Gümrükçüoğlu’nun Haksöz Dergisi Mayıs sayısına verdiği röportaj…Mayıs / 2007 

Kurum kimliği olarak toplumda icra etmeye çalıştığı yer ayrı olmak üzere eylemler yada MAZLUMDER bir okul niteliğindedir benim gözümde.

Haksöz Dergisi: Selamun aleykum Sn Nigar Gümrükçüoğlu, haksöz dergisinin mayıs sayısı için sizinle bir röportaj yapmak istedik. Teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
 Kocaeli’de 156 haftadır düzenli olarak etkinlik yapıyorsunuz. Bu etkinlik-direniş süreci öncelikle size, eylemcilere ne kattı? Direniş ve mücadele öğrenilebilen, olgunlaştırılabilen ve yaygınlaştırılabilen bir olgu mudur?
Nigar Gümrükçüoğlu: Öncelikle şu kısmı belirterek sorunuza cevap vermeyi isterim ki, bu sürecin bana ne kattığı ile eylemcilere ne kattığı apayrı meselelerdir. Bana ne kattığı sorusunun ucu nefis muhasebeme kadar gider bu da bu röportajın konusu değildir yada bu röportaj ile yapılacak şey değildir. Bu sebeple umumi manada yani derinlemesine değil genişlemesine cevap vermeye çalışayım. Bana ne kattığı hem başörtüsü zulmüne muhatap birisi olarak hemde bunu çevresinde yada toplum içinde gören gözlemleyen bir şahıs olarak olagelen şeylerin nasıl olduğunu nasıl uygulandığını nasıl algılandığını görmeme sebep oldu öncelikle.
Yasaklayanların zihniyeti ile yasağa muhatap olanların zihniyetini gözlemleme fırsatı buldum. Toplumda değer farklılığı sebebi ile yargılanan, hiç sorgusuz sualsiz karalana, yaftalanan insanları gördüm. Ötekileştirilenlerin berikileri nasıl da sahte bir eda ile birbirine kenetlediğini gördüm. Mücadele ederken yalnız kalmayı, mücadele etmeye devam edin deyip yardıma gelmeyenleri, hatta bırakmayın sakın deyip her hafta devam edin eylemlere diyen ama kendileri kar yağmur çamur bayram vs. gibi zamanlarda eylemi aksatmadığımız halde eylemlere sahip çıkmayanları, hatta kendileri yapma zahmetine katlanmayanları gördüm.
Kimi zaman hayal kırıklığı kimi zaman boyun büküklüğü oldu ama biz yine irademizi tekrar tekrar bileyip olmasını lüzümlü gördüğümüz şeyi yapmaya çalıştık. Kimi zaman 10-20 kişi ile eylem yaptık ama Allah ın izni ve desteği ile sürdürdük. Eylemcilere ne kattığı ise yine herkesin kendi nefis muhasebesi başka başka olmakla beraber anladığım kadarı ile eylemcilerde benim yukarıda söylediğim süreçlerden geçerek önce anlamayı sonra tepki göstermeyi ve bu tepkiyi diri tutmayı ve gerekeni yapmayı öğrendiler.
Sorunuzun ikinci kısmına geçersek bunun cevabı evettir. Bize MAZLUMDER’ e yada haftalık eylemleri yapanlara sürekli yapılan eleştirilerden biri “e eylem yaptınız da ne oldu” yada “bununla bu sorun çözülür mü” vs. gibi kitabın ortasından konuşmalardır ki hadisenin özünü anlama gayretinde olmamanın sebebidir.
Kurum kimliği olarak toplumda icra etmeye çalıştığı yer ayrı olmak üzere eylemler yada MAZLUMDER bir okul niteliğindedir benim gözümde. Bizler, yada gençler diyelim buralara geliriz bu işleri yaparız yasakçıyı, yardakçıyı, iki yüzlüyü, mücadele edeni etmeyeni tanırız, nefismizinde olaylar karşısındaki tepkisine bakarız, hayal kırıklığı yaşarız yokluk yaşarız darlık yaşarız. Ama ne olur dişimiz ile tırnağımız ile bir küçücük taş atmayı öğreniriz Umudu ve mücadeleyi diri tutmayı öğreniriz. Burada olgunlaşırız paylaşmayı dayanışmayı öğreniriz bu ruh zamanla her türlü haksızlığa karşı durmayı öğretir bize.
Direnmeden zülüm gören elbet direnerek zülüm görene bakıp daha izzetli bir tutum içinde yaşadığını görecek ve önce titrek sarsak bir tutum ile gün geçtikce de daha kavi bir tutum ile direnişte yer alacaktır. Bu okulu okuyan hep bu okulda kalacak diye bir durumda söz konusu değildir, elbet gitmelidir kendi direniş yolunu değiştirebilir faklılaştırabilir ve ruhunun peşinden koşabilir mizaç meselesidir bu birazda. Direniş böylece önce öğrenilir sonra da yaygınlaştırılır. Eylemlerde, platformlarda, MAZLUMDER’de bu okullardan biridir ve inşallah bütün artı ve eksileri ile bu okul niteliğini sürdürecektir.


H.D. Üç yılı aşan bir tecrübe ile beraber ele aldığınızda sokak, slogan, eylem, pankart gibi kelimeler sizin ve muhataplarınızın zihninde ne ifade ediyor?
N.G. Siz bu soruyu sorduğunuzda hemen benim aklıma Cemil Meriç in “slogan ilkelin ideolojisidir” sözü aklıma geliyor. Mesele bize ne ifade ettiğidir ki yine dar bir çerçevede şunu diyebilirim. Sokak bizim tarlamızdır, biz oraya sloganlarla tohumlarımızı serperiz. Eylemlerle onu bakıp büyütürüz ve pankartlarla gölgeleriz, bizim için umut mücadele demek bizim vitrinimiz sokak filizlerimizi gösteririz orda. Onca zulme baskıya rağmen inatla büyüdüğünü görmek bizi ne kadar heyecanlandırıyorsa, birilerini de o kadar ürkütüyor bence.

H.D. Başörtüsüne sınırlı özgürlükler teklifi ile gelen Ak Parti hakkında yine başörtüsü nedeniyle kapatma davası açıldı. Başörtüsü ve kapatma davası bağlamında siyaset ve yargı/statüko ilişkisini nasıl yorumluyorsunuz?

N.G. Şimdi bu çok enteresan bir paradigma aslında. Yarım yapan yarım yaparak kendini halk önünde kurtarmaya çalışan ile bunu yaptığı için cezalandırılmaya kalkan aynı kişiler. Biz onların yaptıklarını eleştirirken onlar buna katlanamıyor ama onlara yapılan eleştirirken bu sefer öbürleri bizi onlardan yana olmakla suçluyor. Bu temel anlamda başörtüsü meselesi üzerinden yürütülen kirli bir savaş olsa da yine arada kıyılan başörtüsü. En açık ifadesi ile hiçbir yaraya merhem olmayan düzenleme ile onları yapanlar cezalandırılıyor niye başörtüsü için. Amiyane tabir ile yok daha neler diyoruz. Hep “derin” merakı olan bir ülkede yine derin bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Mesele başörtüsü değildir yada iyi niyetle sadece başörtüsü değildir.
Belirli bir zümre var ülkemizde o zümre adına ne dersek diyelim çeşitli dernekleri teşkilatları kurumları kapsamış ve tekeline almış durumda. Oralara onlar haricinde hiç kimse yaklaşamamakta ve yerlerine yenilerini de yetiştirmekteler diye düşünüyorum. Statüko çelik ağlarla örmüş ana yurdu dört baştan. Vaki midir bir Anadolu dan çıkmış çocuk diyelim öyle pek dindar falanda değil ama dürüst çalışkan temiz birisi meslek sahibi olsun diyelim uluslar arası ilişkiler okusun 3 dil bilsin ama dürüst Müslüman zihniyete garabet olarak bakmıyor. Anneciği de başörtülü babası köyde koyun güdüyor. Ağzı ile kuş tutsa büyükelçi olabilir mi? Bence hayal. Bu anlamda yurdu dört baştan örenlerin ellerinin altında bir vana var ve oradan halka arada sıkıp arada açıyorlar ve halkı böylece ehilleştiriyorlar.
Siyasette yargıda orduda her yerde bu statükoculardan mevcut. Ve bunlar bilerek yada bilmeyerek aynı amaca hizmet ediyorlar çünkü niyetleri aynı. Bir yakınım bürokratik işlerden sıkılıp “Bu 40 yaş üzeri memurları emekli etseler de biraz işler hızlansa diğerleri ide kendilerine benzetmeye başlamışlar” demişti. Bu ne kadar basit ve pratik bir çözüm belki komik bir tarafı da var ama işte zihniyeti deşifre eden bir tavır. Bu statükoculardan bir kısmı da halkın kanı üstünden siyaset yapmakta da mahzur görmüyorlar. Ergenekoncuların nerelere uzandıkları da görünmekte sol kanadı sağ kanadı alt kanadı üst kanadı vs. ile halleri de ortadadır. Bu kadar ayrı görüşte insanı bir araya getiren nedir diye sormak istiyorum. Artık yakalanmışlardır ve deşifre olmuştur bu zihniyetin adamları. Sadece kendi itibarları makamları mevkileri paraları ve gücü elinde bulundurmaları onları ilgilendirmektedir. Başörtüsü veya diğer meseleler onların zülüm argümanlarıdır. Halkın yoksunluğu ve yoksulluğu da teferruattır onlar için. Halk eninde sonunda onları hak ettikleri çukura sürecektir.


H.D. Devletin başörtüsüne ilişkin yasakla amaçladığı nedir? Yasağı tek başına ele almanın zaaflarını, yasağı bir bütünün parçası olarak ele almanın kazanımları nelerdir?

N.G.Amaç şudur demek yeterli değildir diye düşünüyorum. Çünkü bu amaç bence sabit değildir istediği anda bunu değiştirmektedir diye düşünüyorum bir önceki sorunuza cevaben de dediğim gibi bu o belli zümrenin sosyal siyasal ekonomik ve hukuki alandaki tekelinin daim olabilmesi için yapılan zülümdür. Şöyle düşünün mahallenin kabadayısı yeni delikanlı olan bir çocuğun ileride güçlenip kendi nüfuzunu kırmasından korktuğu için her fırsat bulduğunda onu dövmektedir. Bu dövme sebeplerinden en başta gelen meselede çocuğun spor ayakkabı giymesidir. Maksat nüfüzdür menfaattir kendisinden korkulmasıdır istediğini istediği zaman yapabilme isteğidir itibardır paradır şudur budur vs. ama hangi noktada o çocuğu az kıpırdanıyor görse bahanesi hazırdır sen gene spor ayakkabı giymişsin. Dayak. İşte soruda söylediğiniz gibi bütün olarak ele almanın kazanımı budur, neyi niçin yaptıkları ve neye nasıl baktıklarının deşifre edilmesi için gereklidir. Yarın sabah kalktık dediler ki başörtüsü serbest her yer de hadi bakalım bitecek mi zulmün öznesi, hayır. Yani kabadayı spor ayakkabıdan dövmezse dövecek başka şeyimi yok. Elbette var ama unuttuğu bir şeyde vardır ki “doğan elbet büyür” açta büyür, açıkta büyü, yoksulda büyür, ama büyür doğmuştur çünkü…


H.D. Mecliste başörtüsü sorununu kısmen çözecek girişimler yapıldı ama sonuçlanması için Anayasa mahkemesi’nin kararı bekleniyor. Bu gelişmeleri bir kenara koyarak sorunun muhatabı olan geniş halk kesimlerinden sorunun çözümü için beklediğiniz refleks ya da duruş nedir?

N.G. Ben sorunun çözümü için halktan bir refleks yada duruş beklemek noktasında ben nacizane, birey olarak bu konuda ne yapılabilir diye düşünüyorum ve bunu tasarlamaya çalışıyorum. Bizim önerdiğimiz şey sürekli eylem mantığının sürmesi. Şekli ve niteliği değişebilir ama sürekli eylem içinde olunmalı halk kesimlerinden de buna destek istiyoruz. Unutmasınlar unutturmasınlar. Biz eylemlerimizi sürdüreceğiz gayretlerimizi de sürdüreceğiz. Herkes gayret etsin dernek şu bu özne değildir her yerde eylem yapılsın üç kişi bir araya gelip bir özgürlük eylemi yapabilir. Bu saf tutmak gibidir nasıl ki bir kişi camiye namaz kılmaya gelince bir cemaat varsa hemen arkasında namaza katılır, aynı bu şekilde saf tutsunlar. Saflarını sıklaştırsınlar.

Statükocuların rahatsız olduğu her şeye yada herkese destek olsunlar. Korkmasınlar rızık Allah’tandır, rızkımız bitmişse zaten baki aleme geçeriz, korkacak bir şey yok. Gürül gürül akan bir direniş bir mücadele damarı açsınlar ve ummana karışsınlar, Allah yardımcımızdır. Sorunuzla direk alakası olmamakla beraber ben bu meselenin İslami kesimin önde gelenlerinin bir araya gelip bu konu üstünde konuşacakları ve kendi camialarına yön verecekleri bir platform oluşturulmasının doğru olacağını düşünüyorum. Ama o birlik bunca bir birini hakir gören camialar içinde nasıl olacak tahmin edemiyorum. Senin, üslubun, benim üslubum, kesimin zamanının bir kısmını birbirlerinin mücadele biçimlerine getirdiği eleştiriye harcaması. Kaybedecek zamanımız yok ve bu ateşe su taşımalıyız fert fert…


H.D. Yasakçıların yoğun propagandalarıyla toplumun bir kesiminde “mahalle baskısı” kavramıyla, başörtülülerin laikler üzerinde baskı yapma ihtimali yönünde kanaatler oluşturuldu. Bazen kamusal alan bazen de mahalle baskısı gibi spekülasyonlarla yasakçılar (kendi tabanlarına ve başörtüsüne özgürlük mücadelesi verenlere dair) nasıl bir psikolojik savaş yürütüyor?

N.G. En tehlikeli insan korkutulmuş insandır. Bu sebeple sorunuzu sondan başa doğru cevaplarsam. İslam da zulme zulümle karşılık verilmez ve halk arasında da mahalle baskısı falan filan yoktur ama bunlar ellerindeki basın vs. gibi güçlerle bu korku ortamını meydana getirip insanları İslami kesimden ve nihayetinde İslam dininden ve onun gereklerinden soğutma çabası içerisindedirler. Bu çaba kirli bir savaşın ürünüdür. Bir Müslüman, önce elime fırsat geçerse dur şunlara şunlara zulmedeyim diye düşünüyorsa oturup niyetini gözden geçirmeli ve kendi nefs muhasebesini yapmalıdır. Fevri bir takım söylemler olabilir belki ama camiamızda böyle bir eğilim yoktur. Bu, korkut korkuttukça senin kollarına sığınır mantığı ile yapılmış mide kaldırıcı kirlilikte bir küçük beyinin ürünü küçük iddiadır.

Sokakta ve büyük şehirlerde birkaç zıtlaşma dışında böyle bir tavır yoktur Anadolu da hiç yoktur böyle bilinsin ve buna karşı uyanık olunsun. Kamusal alan ise aslında korkuttukları mahalle baskısının bu tarafa yansımasıdır. Koyun su içerken kurt ondan daha yukarıda içtiği halde niye suyumu bulandırıyorsun demesi gibi bir şeydir. Kamusal alan falan yoktur, aslında zaten yanlarına almadıkları halkı soyut bir çizgi, çekerek yanıma da yaklaşma demesinden başka bir şeydir. Tarihe geçecek bu olay yıllar geçtikçe insanların aşağılamalarına maruz kalacaktır. Hak ettiği yerde odur. Şu laikler denmesi meselesini de bir açmak istiyorum, şahsınızı tenzih ederim; bu son düzenleme ile ilgili tartışmalar olurken çok insana sen laik misin falan diye soruldu.

Hatta bir tv programında değilim diye bir bayan arkadaşımıza oo vayy falan gibi tepkiler geldi vs. Programın sunucusu da yok arkadaşlar bir insan laik olmayabilir de falan dedi onu savunurcasına. Bunu bu şekilde kullanan kişiler sözlük dahi okumaktan uzaktırlar. En bilinen manası ile laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bir insan ben laiklik kavramını benimsiyorum yada benimsemiyorum diyebilir. Amam ben laikim diyemez laik değilim de diyemez yada laik misin diye soramaz. Çünkü böyle bir dil mantığı yok. Bu şuna benzer sarı armut mu tercih edersin yeşil armutu mu diye bir soruya sarı armutum demek gibi bir şeydir. Saçmalıktır ve kavramların nasıl içinin boşaltılıp heveslere peşkeş çekildiğinin en açık göstergesidir.

H.D. 7. Darbe günlükleri, Ergenekon ve kapatma davası başlıkları altında, Türkiye’de “adalet” talep etmek neleri içermelidir? Başörtüsüne özgürlük mücadelesini neden sadece “başörtüsü” ile sınırlı görmüyorsunuz?

N.G. Adalet talep etmek belki sorunuzu biraz çarpıtmış olacağım ama yürek istiyor. Bu adalet gibi çok boyutlu bir kavramın bir yüzünü dahi istemek yürek istiyor. İşin ilginç yanı sadece hak adalet isteyen, dini kavramlarla ilgili kişisel manada talepleri olmayanların hukuksuzluklara karşı çıkanların başına gelenleri görüyoruz. Darbe günlüklerini yayınlayan -ki bu günlüklerin ne kadar realite olduğuna yakın zamanda şahit olduk- dergi kapatılıyor ve doğru haberi yapan gazeteci yargılanıyor. Ya rüyadayız, yada kara mizah bu. Ergenekon’un üzerine gittikleri ise canıyla ödeyecek duruma getiriliyor, birazcık oy için atılan adımda ise siyasi hayatlar bitme noktasına getirilmeye çalışılıyor.

İçeriği ise herkes için adalet ve her şey için adalet… Adalet ifade özgürlüğün, ibadet özgürlüğünü, adil yargılanma özgürlüğünü, hakkını savunma özgürlüğün, inanç özgürlüğünü, etnik kimlik hakkının özgürlüğün, gelir dağılımındaki adaleti okuma hakkındaki adalet, barınma, sağlık, ısınma, kısaca insanın bütün hayati ve uhrevi ihtiyaçları için gerekli adaleti istiyoruz. Neden sınırlı görmediğimiz ise bu çerçeveden bakılınca daha net görülecektir. Tek bir boyutta ele alırsak o yarın verildi peki ya diğerleri verilmemiş ise bizim gayemiz çabamız yok mu olacak hayır. Olmamalı.

H.D. Sizce başörtüsüne sahip çıkanların söylemlerinin ana teması ne olmalıdır?

N.G. Şimdi bence bu Allah ın emridir diye olmalıdır. Biz Allah ın bize emrini ifa etme hakkımız vardır ve buna kimse engel olmaya kalkmamalıdır. Ama bu sahip çıkan kesimlerin hepsinin zihniyeti de aynı olacak diye bir kaide yok. Kişi inançsız olur ama bunu inanç özgürlüğü olarak ele alır kimisi siyasi bir manası da vardır diye düşünür siyasi özgürlüktür der.
Kimisi örf adet böyle der. O bizi ilgilendirmez ve bizim düşüncemizi de değiştirmez. Bu farklı görüşte sahip çıkan insanlarında yok sebebi bu olmalıdır bundan sahip çıkın diye de zorlayacak durumumuz yoktur.
İlginiz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. Teşekkür ederiz.


AK-DER Röportajı / 2009

AK-DER (Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği) ile Röportaj /2009

MAZLUMDER Kocaeli Şubesi öncülüğünde başlatılan haftalık “Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri hakkında gerçekleştirilen röportaj.
AK-DER- Öncelikle, kısaca bu eylem fikrinin nasıl ortaya çıktığını ve ne zamandan beri devam ettiğini söyleyebilir misiniz?
Nigar Gümrükçüoğlu -Haftalık olarak düzenlediğimiz Başörtüsüne Özgürlük” eylemleri ilk olarak 2004 Yılında Ankara da düzenlenecek olan “Beyaz Buluşma” ya yönelik sivil toplum bilinci oluşturmak amacı ile ortaya çıkmış bir fikirdi. MAZLUMDER Kocaeli organizasyonun da başlatılan bu eylemlere çeşitli sivil toplum kuruluşlarının da katılımı ile Kocaeli İnanç Özgürlüğü Platformu adı altında başlamıştır. İlk etapta Ankara da ki dev organizasyona katılım amacı taşıyan haftalık eylemler Ankara ya gidip döndükten sonra “Devam” kararı ile bugünlere kadar gelmiştir. O günlerde eylemin her hafta düzenli olarak şehir merkezinde bulunan Sabri Yalım Parkı İnsan Hakları anıtı önünde her Cumartesi saat 12: 30 da ve değişik görsel öğelerle yapılan basın açıklaması genel anlamda o hafta yasağın bir şekilde yansıdığı alanları tespit ve teşhir etmeye yönelik olacak şekilde 189 haftadır devam ediyor. Kar, yağmur, çamur, kızgın güneş demeden sabır sebat ve azimle devam etmiştir bu eylemler. İlk olarak Kocaeli de haftalık periyotlarla başlatılan bu eylemler ardından Sakarya, Van, Akyazı, Ankara, Antalya ya yayılmıştır. Bu illerde de eylemler düzenli olarak yapılmaktadır.
AK-DER – Bu eylemlerle amacınıza ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz? Ya da sizce bu eylemlerin başörtüsü sorununun çözümüne ne gibi bir katkısı oluyor/olacak?
N.G.-Öncelikle; eylemler amaca ulaşma yolunda bir mihenk taşıdır. Sadece ve yalnızca tek araç, yol ve yöntem değildir. Yerel ve ulusal da bazı gazeteler dışında basında ve toplum nezdinde hak ettiği ilgiyi tam manası ile görememekle birlikte eylemler; bizlere dikte edilmeye çalışılan yaşam tarzı, düşünce ve sistemlere karşı duruş tarzımızın minyatür bir göstergesidir. Var olabilme ve var kalabilme yolunda bir fikrin, inancın, anlayış ve diyalektiğin birlikte diri tutulması anlamında önemli, değerli ve hatta kıymetlidir. Başörtüsü yasağının kimin hayatına nasıl yansıdığına, kimin yasaktan ne şekilde nemalandığına, kesimlerin nerde ve nasıl durduğuna, yasakçı zihniyetin yasağın kronikleşmesinde nasıl hevesle çalıştığına, yardakçının yasakçının, sömürücünün kim olduğuna ait olduğu zamanda ayna tutma adına tarihe yazılı metinleri ve görsel olarak fiiliyle iz düşüm bırakmaktadır bu eylemler. Bu minvalde sorunuzun ikinci kısmında belirttiğiniz sorunun çözümüne katkı sağlaması ise eylemin mahiyeti, niyeti eyleme yüklenen fikri ve ruhi anlamla orantılıdır. Tek başına bir katkısı olmamakla birlikte yürütülen topyekun mücadelenin ve hedefinde o birliktelik, şuur, inanç, sabır, sebatla direniş ve azmin bir nişanesi olacaktır. Sorunu görmezden gelen yada unutanların yüzüne tokat gibi inecek olan halk hareketleri Halk kitleleri tarafından sahiplenilen bu eylemler ile ivme kazanacak mücadele sorunun çözümünde elzemdir.
AK-DER- Eylemlerinize katilim nasıl? Kimler destek veriyor? Başladığı günden bu yana artma ya da azalma oldu mu?
N.G.-Eylemlere katılım başladığı günden bugüne zaman zaman artıp azalmakla birlikte bugüne dek kemik bir kadro oluşmuştur. Yasağa karşı duruşu, Yasakla hayatlarının herhangi bir alanında yüzleşmişler, başı örtülüler başı açıklar, kadınlar erkekler, yaşlılar-gençler, farklı meslek ve iş gurubundan insanlar, İslamcılar, zaman zaman Solcular Demokratlar, Liberaller de destek vermektedir. Son dönemlerde yasağın sadece üniversitelerde son bulmasına yönelik Meclis görüşmelerinden tutun Anayasa Mahkemesi kararı, Danıştay, Yargıtay karar ve açıklamaları gibi siyasilerin tavır ve söylemleri de katılan kitlenin kemiyetine etki edebiliyor. Yasaktan canı yananların, bu hak ve hürriyetin olması gerektiğini düşünenlerin yolu bir şekilde düşüyor eylem alanına. İş o ki ödenen bedeller yerini bulsun, kendisini mücadeleye adayanların yanında saf tutulsun. Toplum kendi iradesi adına konuşanlara hesap sorsun, çifte standartlı, bencil bir hak ve özgürlük anlayışına sahip olunmasın, yada sözde değil özde hakkaniyetten yana olunsun.
AK-DER – Siz bu eylemlere nasıl dahil oldunuz? Başlangıcından beri içinde misiniz?
N.G-Benim eylemlere dahil olma sürecim yasakla yüzleştiğim yıllara dayanıyor. Yani 28 Şubatın denk geldiği yıllara. Üsküdar İmam Hatip Lisesinde başörtülü hocalarımızın bir Cuma günü açığa alınmasının ardından okul önünde düzenlediğimiz eylemden bugüne bir şekilde başörtüsü mücadelesinin ve eylemlerinin içinde bulundum. İstanbul ve Kocaeli arasında gidip gelen yaşamımın yasak nedeniyle Kocaeli ye dönme zamanım eylemlerin başlamasından yaklaşık bir yıl önceye tekamül ediyor. Dolayısı ile bu haftalık eylemlerin başlangıcında, devamında ve karar alınma süresinde, organizasyonlarında bulunma imkanım oldu. Yaklaşık 2 aydır da İstanbul dayım. Hafta sonları Kocaeli ye düzenlediğim kısa yolculuklarda ve açıklama metinleri ile eyleme dahil olmayı sürdürmeye çalışıyorum. Ancak sizlerinde bildiği gibi bu birlikte yürütülen bir mücadeledir. Yani önceliklerini öteleyerek her hafta 3 Yıl 8 ay tam 189 haftadır ısrarla o meydanda olan gönüldaşlarımızın katkı ve emeği büyüktür.
AK-DER – Başörtüsü meselesinde su an geldiğimiz noktayı nasıl buluyorsunuz? Ümit var mi?

N.G-Geldiği yeri hesaplamak ve bir nefis muhasebesi yapmak için uzunca bir zaman gerekli. Herkes bunun için nefsine hayattaki duruşuna ve tavrına bakması gerek, bizimde bakmamız gerek. Dış planda ise çeşitli eylem çeşitleri, çeşitli girişimler, çözüm önerileri sunuldu vs. şu anda geldiği noktada tıkanma olduğu düşünülüyor. Ve işte Anayasa Mahkemesi de reddetti yol kapandı şeklinde yorumlanıyor. Her ne olursa olsun isterse yasak sokağa insin isterse görülen gördüğü yerde öldürülecek densin ki farazi olarak bunu söylüyorum; inanın hiç umursamıyoruz bu durumu. Ne korkuyoruz, ne çekiniyoruz inandığımız ile imtihan takdir edilmiş ise o imtihanı kazanmaya bakacağız. Herkes de aynı imtihanı kazanmaya baksın. Herkes kendi üzerine düşeni yapsın, bizde yapmaya çalışalım her hadisenin her devletin kaderi vardır o kadere doğru akarken bizim şahsi davamız ile hak davası ne kadar örtüşürse o kadar hakikat üzre oluruz. Allah ne istemiş ise bizim için bizde onu istiyoruz, istemeye memuruz. Bu sorunu bu hale getirenler şunu düşünsünler; bizlerin isteklerini, ellerindeki yasal yada yasadışı balyozlar ile kıranlar bizimle aralarındaki köprüleri yıkanlar kendilerinden kopardıkları kitleleri nereye koyacaklar? Ümit ise; Ümit hep vardı, hep var olacak. Ümidin bittiği yerde var olma ve var kalma mücadelesi de biter. İnsanlıkta biter. İz-an, anlayış, ahlak mücadele de biter. Ümit olması için sebeplere de gerek yoktur, sebeplere dayanırsa ümit kırılır, yıkılır. Şahsi ümit ile dava için ümit aynı vasıfla anlaşılmamalıdır. Sebebe dayanmadığı için i ümidimizin kırılması yada varlığı sorun değildir. Allah için zor yoktur. biz namzet olalım yeter ki gerisi teferruattır, bizim samimiyetimizdir, gayretimizdir. Birlik beraberliğimizdir, eğitimimizdir, stratejimizdir, hangi burca ne zaman yürüyeceğimiz nerden ne zaman çekileceğimiz ve nereye yükleneceğimiz ile ilgilidir. İlginize teşekkürler…